17 Mart 2013 Pazar

KÜRESEL ISINMA: BUZULLARIN ERİMESİ








(National Geographic: Glacier Meltdown Belgeselindeki verilere dayanak alınarak yazılmıştır.)

                Süregelen karbon salınımının artışı, dünyanın gittikçe ısınması ve bunların sonucunda ortaya çıkan küresel ısınma tehlikesi bugün için buzulların erimesi, deniz suyu seviyesinin yükselmesi hatta birçok kıyı şehrinin sular altında kalması tehdidini beraberinde getiriyor. Bunun sonucunda daha güçlü ve daha sık kasırgalar meydana gelecek, orman yangınları artacak, çölleşme artacak ve atmosferdeki karbondioksit rekor seviyeye ulaşınca kuraklık fazlalaşacak.
                 Buzul erimeleri ise küresel ısınmanın meydana getireceği doğal dengesizlikler arasında şimdiden görülmeye başlamış durumda. Buzul erimelerinde gözlenen artış aynı zamanda son dönemde küresel ısınmanın hangi boyutlara ulaştığını ve nasıl hızla ilerlediğini gözler önüne seriyor. Kayıtlara geçen en sıcak 12 yılın tamamı 1990’dan sonra yaşandı. Sadece bu bilgiye bakarak bile son 20 yılda buzul erimesinin vardığı noktaları algılamak adına net bir resim oluşturmak ve küresel ısınma tehdidinin ne denli ciddi tehlikelere neden olabileceğini görmek kolaylaşıyor.

Buzul oluşumu ve buzulların ekolojik denge içindeki rolü:
                              
                Buzul; yıllarca yağan kar sonucunda oluşur. Kar kristalize olur ve kendi ağırlığı altında buza dönüşür, bunun sonucunda buzul meydana gelir.                          


                Buzullar yeryüzü iklimini dengede tutmakta anahtar rol oynar. Hemen her kıtada buzullar vardır ve yeryüzünün  15,5 milyon kilometrekarelik bir alanını kaplarlar. Bunların %90’ı Antartika’da %8’i Grönland’da ve %2’si ise Kuzey Amerika, Asya ve Dünya’nın geri kalanında bulunmaktadır. Dünya’daki buzulların %0,1’lik kısmı Alaska’da bulunmaktadır ve aynı zamanda dramatik buzul erimesi bu coğrafyada gözlenmektedir. Bugün buzullarda tespit edilen erime 12000 yılın en yüksek oranında.

               

                Karbon emisyonu ve küresel ısınma buzul parçalanmalarına neden oluyor. Toplu bir buzul erimesi kısa vadede deniz seviyesini 5 metreye kadar yükseltebiliyor. Buzulların erimesinde ki artış kadar deniz suyuna ulaşmalarında da gözle görülür bir artış olduğunu söylemek mümkün. Çok yüksek kütleli buzul tabakalarının erimeye başladıktan sonra yaklaşık 2 ay kadar kısa bir sürede deniz suyuna ulaşacak duruma geldiği gözlemlenebiliyor. Bu erime ve akışın yavaşlatılamaması ileride tüm buzul kütlelerinin erimesine ve sonuçta deniz suyu seviyesinin 70 metreye kadar yükselmesine neden olacak.  Dünya nüfusunun 1/3 ünün deniz kenarında yaşadığı düşünüldüğünde ortaya ekolojik bir felaketten çok daha fazlasının ortaya çıkacağını kestirmek zor değil.
                Elbette tüm buzulların erimesi bugün için çok uzak bir senaryo gibi görünse de 1970’lerde yapılan buzul araştırmalarının detaylarına inildiğinde 40 yıl sonra bu derecede bir küresel ısınma sorunu, bu kadar yüksek hacimde bir buzul kütlesi erimesi ve buna bağlı olarak buzul akışının beklenmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanoğlunun doğanın sonsuz ve geri dönüşümsüz olmadığını anlaması için ne kadar daha zamana, kuraklığa, doğal dengesizliğe, kıtlığa ya da buzul kaybına gerek var bilemiyoruz. Ancak emin olabileceğimiz tek gerçek zamanın dünyanın aleyhine aktığı ve ekolojik denge üzerinde oluşan geri dönülmez tahribatların zaman içinde insana ve diğer canlılara etkilerinin her geçen gün daha da hayati boyutlara ulaştığıdır.
                Ne yazık ki buzulların erimesinin tek olumsuz sonucu deniz sularının yükselmesi değildir. Ayrıca etkilerini hissetmek için deniz kenarı gibi bir yerde yaşamak da gerekmiyor. Bir örnekle açıklamak gerekirse; 7 Ekim 1994 tarihinde Bhutan’da bir buzul gölü arka tarafında bulunan büyük buz kütlelerinin çözülerek düşmesi sonucu; göl üzerinde şiddetli bir akım oluşmuş ve göle baraj etkisi yapan toprak kütleyi altına alarak büyük bir sel oluşumuna neden olmuştur. Toprak setin yıkılmasıyla beraber 18 milyon metreküplük su, aşağıya doğru akışa geçmiştir. Kayalar, çamur ve ağaçlardan oluşan 4,5 metrelik bir dalga oluşmuştur. 21 kişinin can kaybıyla sonuçlanan bu felaket akıllara sera etkisi ve küresel iklim değişikliğinin bir uyarısı mı yoksa daha büyük felaketlerin habercisi mi sorusunu getirmektedir.


Suların yükselmesine karşı alınan önlemler:
                Dünya üzerinde belki de deniz sularının yükselmesinin en gözle görülebildiği yer İtalya’nın Venedik şehridir. Venedik İtalya’nın Kuzey Adriyatik kıyısında bulunmaktadır. 18.yy.’dan bu yana şehirle ilgili görsel ve yazılı kaynaklar incelendiğinde, zamanla şehrin basamak basamak suya nasıl gömüldüğü açıkça görülmektedir. Bilim adamları tarafından, şehirde fazladan 23 cm. yüksekliğinde su bulunduğu belirtilmekte ve buzul erimelerinin hızlanmasıyla ileride bu oranın daha da artacağı düşünülmektedir. Buna karşı önlem alabilmek için iskele seviyelerini ve evlerin basamaklarını yükseltmek gibi basit çözümlerin yanı sıra şehrin açıklarına deniz suları yükseldiğinde engellemek amacıyla kapaklar yerleştirilmekte ve bu şekilde suların yükselmesi ile oluşacak etkilerden korunulacağı düşünülmektedir.
                Venedik şehri gibi Hollanda’da büyük bir kısmı deniz seviyesi altında olan bir ülke, orada da küresel iklim değişikliği sonucunda suların yükselmesi ve oluşabilecek fırtına dalgalarına karşı devasa setler ve kapaklar ile korunma yöntemi tercih edilmiş. Ancak teknoloji ne kadar ileri, koruma ne kadar yüksek olursa olsun denizler sürekli yükseliyor ve bu tür çözümler ne yazık ki günü kurtarmaktan daha ileriye gidemiyor. Bunlar ve bunlara eklenebilecek daha birçok örnek insanoğlunun küresel iklim değişikliğinin ileride ulaşabileceği boyutları ve tehlikenin büyüklüğünü hafife aldığını ve kalıcı çözümler üretmekten çok uzakta olduğunu gösteriyor.
                Belki de bu noktada sorulması gereken esas soru küresel iklim değişikliğinden, buzulların erimesinden ve bunların sonucunda olagelen birçok doğal olaydan ne derece etkileniyoruz olmamalı. Esas soru: “Buzulların erimesi hayatımızı ne zaman etkileyecek?” olmalıdır.


                                                                                                                                   F. Onur Ertem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder